Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış nüfusu bir düşünün… İstanbul’un kozmopolit yapısını, İzmir’in sahil şeridindeki kalabalığını, Ankara’nın devlet dairelerini dolduran insanları… Şimdi ise tüm bu insanları, doğdukları yerlere geri götürüyoruz. Eğer herkes doğduğu şehirde yaşasaydı, Türkiye nasıl bir yer olurdu? Haydi, bu ilginç varsayımı beraber inceleyelim!
İstanbul: Yarımada mı Küçük Bir İlçe mi?
Birçoğumuzun İstanbul’u, yedi tepeli şehir, kültürel ve ekonomik merkez olarak bildiği malum. Fakat İstanbul, doğum yerleri bazında değerlendirildiğinde belki de en fazla Anadolu yakasında küçük bir ilçe gibi kalırdı. İş fırsatları ve büyük şehir cazibesi nedeniyle buraya taşınanlar doğdukları şehre dönse, İstanbul’un kalabalığı ve yoğun trafiği ciddi oranda azalırdı. Kulağa ne kadar ilginç geliyor değil mi? Belki de boğazda balık tutmak artık çok daha rahat olurdu!
İzmir: Geri Dönüş İçin Ege’ye Kavuşanlar
Eğer herkes doğduğu şehirde yaşasaydı, İzmir belki biraz daha sakin, biraz daha nostaljik olurdu. Ege’nin sıcak insanları yine orada olurdu ama büyük şehirlerden İzmir’e gelen kalabalık, aslında doğum yerlerine döneceği için İzmir’in ünlü sahil kafelerinde artık daha az sıra olurdu. Kordon’da yürüyüş yapmak, yazın Foça ve Çeşme’de rahat rahat denize girmek mümkün olurdu!
Ankara: Bürokratların Şehri mi, Sessiz Bir Başkent mi?
Başkent Ankara, çoğunlukla devlet kurumları ve üniversiteler sayesinde hareketli. Ancak doğduğu yerden uzakta yaşayan herkes, memleketine geri döndüğünde Ankara daha sakin bir şehir olurdu. Belki de Ankara’nın en eski yapılarından olan Kale ve Hamamönü bölgelerinde, geçmişin izleri çok daha iyi korunurdu. Bu durumda, başkent daha küçük bir il gibi hissedilir ve Türkiye’nin ortasında sessiz, sakin bir güzellik olarak kalırdı.
Nüfus Patlaması: Hangi Şehirler Tıklım Tıklım Olurdu?
Bu senaryoda büyük şehirlerden çıkacakların çoğu Anadolu’nun çeşitli şehirlerine yayılacak. Şimdi bir bakalım:
Şanlıurfa
Güneydoğu’nun köklü ve kültür zengini bu şehri, doğduğu yerden uzaklaşan birçok insanı geri ağırlardı. Urfa kebaplarının kokusu, dar sokaklardan yayılarak daha fazla kişi tarafından tadılırdı. Düşünün, Balıklıgöl çevresi o kadar dolup taşar ki, yerel halkın bile uğrayacak yeri kalmazdı!
Erzurum
Erzurum, özellikle doğduğu yerden büyükşehirlere göç edenlerin geri döneceği bir şehir olurdu. Bu durumda Erzurum’un nüfusu katlanırdı ve Palandöken Dağı’ndaki kayak merkezleri daha kalabalık hale gelirdi. Soğuk kış günlerinde bile bu kalabalık, sokakları ısıtabilirdi.
Diyarbakır
Diyarbakır, kalabalıklaşan şehirler arasında yerini alırdı. Surları, Hevsel Bahçeleri, Dicle Nehri ve tarihi sokakları artık daha fazla insanın doğduğu şehirde yaşamayı tercih etmesiyle dolup taşardı. Tarihi yapılar korunmaya daha fazla ihtiyaç duyarken, kebapçılar ve kahvaltı salonları dolu olurdu!
Göç Vermeye Alışık Şehirler Artık Kalabalık, Göç Alan Şehirler Sessiz
Eğer herkes doğduğu yere geri dönseydi, özellikle İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirler göç verirken, kırsal şehirlerin nüfusu hızla artardı. Böyle bir durumda, Trabzon, Rize gibi Karadeniz’in güzelliklerini barındıran şehirler yeniden kalabalıklaşır, belki de yeniden kendi içinde birer büyük şehir gibi işlemeye başlardı. Artvin’in çay tarlalarında belki genç nüfus yeniden yeşerirdi. Ordu’nun fındık bahçelerinde kalabalık aileler, dedelerinin zamanında yaptıkları işleri yeniden üstlenirdi.
Sosyal Yapı ve Kültürel Zenginlik Yeniden Canlanırdı
Doğduğu yerde yaşayan insanlarla dolu bir Türkiye, geleneksel ve yerel değerleri çok daha canlı bir şekilde yaşatabilirdi. Kars’ın peynir ustaları, Adana’nın kebapçıları, İzmit’in pişmaniyecileri kendi yerel zanaatlerini yeniden doğdukları topraklarda yaşatırdı. Bu durum belki de Türkiye’nin her bölgesindeki kültürel mirasın daha kalıcı ve somut bir şekilde yaşamasını sağlar, her bölge kendine has değerlerini yeniden kazanırdı.
İş İmkanları ve Ekonomik Gelişim
Herkes doğduğu şehirde yaşasaydı, iş imkanları da yeniden şekillenir, büyükşehirlerde biriken iş fırsatları Anadolu’ya yayılırdı. İnsanlar artık iş bulmak için büyük şehirlere göç etmek zorunda kalmazdı; belki de ekonominin merkezi birkaç büyük şehir yerine tüm Türkiye’ye yayılırdı. Şehirler arası gelişim farkı kapanır, Türkiye’nin her bölgesi kendi imkanlarıyla daha da kalkınırdı.
Doğduğu Şehirde Yaşayan Bir Türkiye Hayal Etmek
Herkesin doğduğu şehirde yaşadığı bir Türkiye, belki hayal ama düşününce ne kadar da renkli ve eğlenceli değil mi? Belki de küçük şehirlerin büyüyüp geliştiği, büyük şehirlerin sakinleştiği, Anadolu kültürünün her bir köşesinin yeniden canlandığı bir ülke olurdu. Hem doğa daha az kirlenirdi hem de herkes doğduğu toprakların değerini daha iyi bilirdi.
Sonuç Olarak: Türkiye’nin Her Köşesi Yeniden Canlanırdı
Türkiye’nin büyük şehirleri daha sakin, küçük şehirleri ise daha canlı hale gelirdi. Belki köy kültürü tekrar canlanır, şehirler arasında dengeli bir nüfus dağılımı sağlanırdı. Türkiye, hem ekonomik hem de kültürel açıdan daha kapsayıcı bir yer olurdu. Kim bilir, belki de bu senaryoda, doğduğumuz yerlere duyduğumuz bağlar daha da güçlenir, kültürel çeşitliliğimiz daha da derinleşirdi.
Bir yanıt yazın